“Er kişiyi nasıl bilirsiniz”

Erdil Ünsal 30/11/2020 - 08:31:43

Ne huzurlu ve mutlu çocuklardık bahçeli evlerde büyüyen. Kayısı ve badem ağaçlarına tırmanan. Tavukların gıd..gıdak sesi, horoz ötüşü ile uyanan ve sabahın aydınlığında okula giden bir gençliktik. Sabahın Saat 08.00 inde hava hala karanlık. neymiş fabrikaların çalışma saatleri için elektrik tasarrufu. Sabahın karanlığından iki saat faydalanmak için çocukları yola döksen, bu kez akşam elektriğini bir o kadar yakacaksın. Kimisi de saatleri Kabe saatine göre ayarladılar diyor. Doğru giden bir şey kalmadı.

İlkokulda Saat 08.00 de 1. dersten çıkmış olurduk. Ayağımızda Adidas ayakkabı, üstümüzde 250 TL’lik Calvin Klein gömlek yoktu. Kirlendikçe sadece yakası ve manşetleri değiştirilen Sümerbank bezinden dikilmiş gömlek giyerdik. Ben ne giyiyorsam mahalle arkadaşım da aynısını giyerdi. Kocaman ahşap ceviz kasası içerisinde bir tek Marconi marka radyomuzdan haber ve müzik dinlerdik. Çok evde buzdolabı ve telefon bulunmazdı. Yemekler tel dolapta saklanırdı. Komşu dayanışması vardı. Öz sermayesi olmayan bakkal dükkân açamazdı. Banka kredi kartı bilmezdik. İletişim yoktu. Tüccar hileli mal sattığı öğrenildiğinde utancından dükkânını kapatırdı. Bekçi’nin sadece ağzında düdük vardı silah bile taşımazdı. Polisi ortalıkta gezerken görmezdik.

Ne zaman bu rant anlayışı başladı. Bahçeli evler satıldı. Yemyeşil ormanlar kesildi. Ortalık çok katlı bina ormanına dönüştü. Biz de evimizi ısınma ve geçinme sorunları sebebiyle Kentsel Dönüşümcü yükleniciye verdik. Toprak Mahsulleri Ofisi buğday silosu gibi evin 13. Katına 23 ay sonra yerleştik. Yüklenicinin önce kira parasını verdiği sonra da daireleri zamanında bitiremediği için kirasını ödemediği açıkta kalan ev sahiplei oldu. Yüklenici FETÖ’cu çıktığından dairesin teslim alamayıp açıkta kalanları da duyduk. Biz şanslıydık. Yerleştik de ne oldu. Çocuklara bizim zamanımızda olduğu gibi oynayacak ne bahçe kaldı ne tavuk gıdaklaması ne de horoz sesi. Sordum 4. sınıf talebesine “Horoz samana mı yumurtlar toprağa mı?”

“Toprağa” dedi.

Ne bilsin apartman çocukları horozun değil tavuğun yumurta yaptığını” Pegomon oyuncaklar üzerindeki hayvan resimlerinden başka canlı kümes hayvanı görmedi ki çocuklar. Kedim, bağ bahçede oynar doğal hayatı yaşar gelir papilerini sileriz öyle eve girerdi. Şimdi kedimiz 13 kat aşağıya in toprağı eşele sonra yukarı 13 kat çık zor olacağından ev içinde yaşamaya mahkûm. Neyse ki kuru mama ve sentetik wc kumlar var.

13 katın her dairesi 45-60 metre kare arasında değişiyor. Eski daireden küçük ama yeni bir daire. Komşularımızın çoğu, civardaki otopark mafyasını yönetenlerin akrabası. O sıralar Alattin Çakıcı mahpus ama oturanlar arasında onun tetikçileri oluğu söyleniyordu.

Asansör çalışmadığında bacağa kuvvet merdivenleri tırmandığımda, 4. kata geldiğimde bazen kapı dışına çıkarılmış ayakkabı nüfusunun çokluğundan 8. nolu çocuksuz karı koca daire sahiplerinin Istanbul’un tam teşekküllü  hastahanelerine sağlık kontrol için gelen akrabalarını olduğu anlaşılırdı.

Bir yıldır işe giderken gelirken  apartıman girişinde rastladıklarımın kim olduğunu apartmanda yerleşik komşular mı değil mi bilmiyorum. Ta ki bir gün merkezden ısıtmalı apartmanın, evde oturan kişi sayısına göre hesaplanmış daire başına düşen yakıt ve su parası  toplamak için apartman görevlisi yerine kapımı çalan apartman yöneticisi ile tanışıncaya kadar.

Hemen içeri buyur ettim. Daha sohbet başlayıp tanışma faslına geçmeden, yönetici bey, 8 nolu  daire ve bu daire karşısında oturanlardan çok dertli olduğundan konu açtı.

“Beyefendi nerede o eski İstanbul insanı. bu iki daire Anadolu’nun diğer illerinden gelen ailelerce, ya satın alınmış ya da hemşehirli arkadaşlarına kiraya verilmiş durumda. Anadolu kökenli vatandaşlarımız teker teker belki fena insan değiller. Ancak, bizim apartumanda haftada 2 gün sıcak su veriliyor. O iki gün, aile fertleri dışında İstanbul’un muhtelif yerlerinde irili ufaklı işlerde çalışan hemşehirli arkadaş ve akrabalarını evlerine banyo yapmaya çağırıyorlar. Aşırı yüklenme nedeni ile binanın elektrik trafosu sık sık atıyor. Bu vatandaşlarımızın, daire kapısı önündeki ayakkabı nüfusunda ne zaman bir artış görsem, o gün binanın elektrik trafosu aşırı yüklenme nedeni ile kısa devre yapıyor. Hemşehirli dayanışması güzel bir şey, ama her hafta binanın elektrik trafosunun onarımı gerekiyor. Bir sürü masraf çıkarıyor. Kaç kez söyledim, şu hemşehirli olan yakınlarınızı Aksaray’da bulunan hamam ve banyolara gönderin. Ne olur oraya banyoya gitsinler. Banyo paralarını ben vereyim. Ayrıca, şu ayakkabıları daire kapısı dışında bırakmayın. Bütün katlara ayak kokusu yayılıyor dedimse de dinletemedim. Bu nedenle, vallahi müşteri çıkarsa dairemi satıp buralardan uzaklaşacağım.” Bir gün ben de sizi beklerim dedi ve vedalaştık.

Ne ya nüfus yoğunluğu sebebiyle bahçeli evler 13 katlı silo gibi binalara dönüştürüldü tamam ama, bizler aynı kişileriz niye bu kadar birbirimize yabancılaştık. İsim tutma hafızam zayıf ancak, tanıştığım kimseleri iyi hatırlarım.

Gün ve gün. bina giriş kapısında rastladığım kılığından tipinden apartman rezidansçısı olacağını tahmin ederek  gözüme kestirdiklerime,

”Bakar mısınız af edersiniz! Bu apartmanda mı oturuyorsunuz.?”sorgusu açarak sohbete başladım..3. kat 6 noda oturan bey işten çıkarılan Akademisyen. Başka bir gün rastladığım daire komşum işsiz bir opera sanatçısı. Diğerinin dükkanı olduğu bina Katar’a satılmış. 15 güne kadar dükkanı tahliye et ihbarnamesi almış. Bir daire sahibi de Covit-19  pandami sebebiyle işini kapatmış.

Baktım bina kapısı girişinde bir kalabalık var ve bir tabut. Sordum,

“Kim vefat etti.?”

“4. No’daki Nuri Bey”

“Acaba ne zaman ve nerede defnedilecek?”

“Ali bey Caminden yarın ikindi namazını müteakip”

Kimseyi tanıdığım ettiğim yok. Bari cenaze namazına katılayım dedim. Avluda toplanmış kişilerin bir kısmı cami içerisinde namaza durmuşlar çıkınca, hoca nezaretinde cenaze namazı kılınacak. Anneler ve bayanlar dini vecibe gereği geri safta duruyorlar. Hep hayret etmişimdir. “Çocuk doğuran büyüten anneler dinimiz gereği cami avlusunda geri safta” Gel de kadının 2 sınıf olduğunu düşünme.  Neyse, namaz kılma bitti. Bütün erkekler katafalkta bulunan tabutun önünde safta toplandık. Hoca sanki benim durumumu anladı. “

“Namaz kılmayı bilmeyenler benim hareketlerimi takip etsin.” dedi. İki elini kulak arkasına kaldırıyor. Ben de o ne yapıyorsa yapıyorum. İçimden ölmüşlerime, yaşayanlara gönlümden kopan Türkçe dua okuyorum. Hoca, kafasını önce sağ tarafa sonra da sola çevirdi ve cemaatte sordu,

“Er kişiyi nasıl bilirdiniz?” Cemaat hep bir ağızdan,

” İyi bilirdik.”

“Hakkınızı helal ediyor musunuz?”

 “Helal ediyoruz” şeklinde yanıt verdik. Eve dönerken düşündüm.

“İşe bak ! Adamcağızı ne tanırım ne görmüşlüğüm var. Artık kapıda kime rastlarsam selam sabahımı eksik etmiyorum. Sohbet ediyor tanımaya çalışıyorum.