ELEŞTİRİ DEĞİL ÖNERİ

Hamdi Topçuoğlu 23/06/2017 - 13:51:46

ELEŞTİRİ DEĞİL ÖNERİ

Bugün Kemal Kılıçdaroğlu'nun "Adalet" yürüyüşü 8. gününde.  Demokrasi ve adalet savunucusu herkesin bu yürüyüşe destek verdiği açıktır.

Dostlar bilir; Muğla Kent Konseyleri Birliği Başkanı olarak Büyük Şehir Yasası'nın köyler üzerindeki etkisini anlatmak amacıyla 9 Eylül 2014'te Fethiye Kayaköy'den başlayan ve 17. gününde Bodrum 'da sona eren KÖYLER YÜRÜYÜŞÜ gerçekleştirmiş; 57 köy ve kasabada hemşehrilerimize bugün yaşadığımız birçok konu ve sorun için bilgiler vermiştim.

Ben, siyasetin halkla bütünleşerek yapılacağına inanırım. Halkı davanıza ortak kılamazsanız sözleriniz de eyleminiz de boşlukta kalır. Saman alevi gibi harlar ve söner.

Ben olsaydım, yürüyüşün her gününü bir adaletin tökezlediği bir alana bağışlardım:

Bir günün adı çocuklar için adalet yürüyüşü olurdu, bir gün kadınlar için…

İşçiler için, doğa için, engelliler için, gençler için, emekliler için adalet...

Sözgelimi yürüyüşümün bir gününü zeytine bağışlardım. Aydınlanma yolunda can veren sanatçılara bilim insanlarına, gazetecilere bağışlardım bir günü...

Söz konusu günlerde de Türkiye'nin dört bir yanında bu konularda yürüyüş yapılmasını etkinlikler gerçekleştirilmesini, teşkilatlarımdan isterdim. Böylece onları hem yaşadıkları çevrenin adalet sorunlarıyla buluşturur hem de yürüyüşe ortak ederdim.

Bu ülkede kimse, adaletin dün çok iyi, bugün kötü olduğunu iddia edemez. Gerçek, adaletin dün kötü; bugün ise çok kötü olduğudur.

Sayın Kılıcdaroğlu'nun " Bıçak kemiğe dayandı." sözü de bu bağlamda önemlidir. Bu yürüyüşün sonuçlarını etkili ve kalıcı kılabilmek için sebeplerini kapsamlı ve doğru saptamak zorunludur.

Diyelim ki yargı, gazetecilerin tutuksuz yargılanmasına karar verdi, Türkiye'de adalet kurumu düzlüğe çıkmış olacak mıdır?

Soma'yı unutacak mıyız?

Çocuk tacizcileri hakkında verilen yargı kararlarını aklayacak mıyız?

Kadına şiddet karşısında caydırıcı olamayan yargıyı sineye mi çekeceğiz?

Engelli haklarını görmezden gelenlere yasal sorumluluklarını hatırlatmayan yargıyı onaylayacak mıyız?

Çevreyi talan edenler karşısında sus pus olan yargıya alkış mı tutacağız?

Yıllarca çaldıkları sorularla devlet kurumlarına yerleşenlerden, bu hırsızlığa göz yumanlardan hesap sormayacak mıyız?

Tarafsızlık yemini yaparak bir makama gelenlerin yeminlerini çiğnemelerine ses çıkarmayan yargıyı bağrımıza mı basacağız?

Kendilerine verilen yasaları referandum günü yok sayan YSK'ya hesap soramayan yargıya övgü mü düzeceğiz?

Bu yürüyüş, insan olan herkesin saygı duyması gereken çok anlamlı bir eylemdir. Yaratacağı beklentilerin de büyük olması doğaldır. Ne var ki bu çürümüş adalet sisteminden bir çivi bile sökemezse sadece ve sadece romantik bir eylem olarak tarihin tozlu sayfalarında yerini alır. Dahası halk, ülkenin huzur, güven ve barışla bezenmiş geleceğinden ümidini daha da kesmiş yığınlara dönüşür. Bunun çok derin sosyolojik sonuçlar doğuracağı da açıktır.

"Adalet" paydasındaki bu eylemde katılımcılık ve yerindenlik, herkesin kendisini ifade edebilmesi, çözümün bir parçasına dönüşebilmesi bu bakımdan önemlidir.

İktidar sahipleri anlamak istemese de bu halk, "Benim oğlum bina okur, döner döner yina okur." girdabında dönüp durmaktan yorgun ve bitkindir.

Keşke iktidar sahipleri, bu denli güven kaybına uğramış bir adalet sisteminden en büyük zararı kendilerinin çekeceğini görebilseler...

Keşke kamuoyundaki bu tepkiyi ülkenin esenliği için kullanabilseler...

Keşke bu ülkenin geleceğine yön verenlerde, Godot'yu bekler gibi beklediğimiz sağduyudan bir eser olsa...

Her şeye karşın yanılmış olmak istiyorum.

Umut bu... Kalbimin arsız kuşu bu cennet yurt, bu çilekeş millet kimilerinin kişisel hırslarıyla kurguladığı bu girdaptan daha fazla acı çekmeden, zarar görmeden bir an önce kurtulmalı diyor.

Olur mu?

Olmalı, olmalı, olmalı...