DUYALIM ARTIK! GENÇLERİN SESSİZ ÇIĞLIĞINI

Barış Aygener 14/09/2017 - 08:29:08

Genellikle özel okullarda, okula kabul için rehberlik servisi bir görüşme yapar. Görüşmede aday öğrencinin çok yönlü gelişim durumu gözlemlenmeye çalışılır, izlenimler edinilmeye çalışılır. Bu görüşmelerin standartlaşması adına aday öğrenci görüşme formu geliştirilmiştir çoğu yerde. Benim de kullandığım bir form var. Formda, “Öğrencinin okul içinde uymakta zorlandığı kuralın olup olmadığından arkadaş seçiminde neleri gözettiğine, aile içi iletişimden benlik algısına kadar birçok klasik soru var. Çoğu zaman, ilk gözlemlerimden ve aldığım cevaplardan sonra esas sormayı tercih ettiğim sorulara geçmek için can atarım. Gencin kısa, orta ve uzun vadede hedeflerinin, hayâllerinin, izini sürdüğü meraklarının neler olduğu, hiç bıkmadan sabahlara kadar neyi yapmaktan bıkmadığı, tutkuyla bağlı olduğu uğraşlarının olup olmadığı türündeki sorulara verdiği cevapları can kulağıyla dinlerim. Verilen cevaplardan çoğu zaman tatmin olmam, daha fazlasını almak için kışkırtırım adeta öğrenciyi. Eğitimin amacının da söz konusu sorulara verilen cevaplar çerçevesinde; eğitim programıyla çocuk ve gençleri, rehberler aracılığıyla buluşturmak olduğunu düşünürüm.

 

Lise kabul görüşmelerinde on yıldır bu sorulara ek olarak “Her şey yolunda gitse 10 yıl sonra nerede, ne yapıyor olmak isterdin?” diye bir soru daha soruyorum. Amacım öğrencinin vizyonerliğini, ufkunu soruşturmak, ilgi, beğeni ve yeteneklerini öğrenmekle beraber kariyer planlamasına ilişkin eylem planının olup olmadığını bilmek. Aldığım cevaplar beni üzüyor; hem de her geçen gün artan oranda; gençler, gelecek planlarını yurtdışı üzerine kuruyorlar. Sosyo-ekonomik olarak toplumsal tabakalaşmanın orta üst ve üst katmanlarında bulunan ailelerinin çocuklarının geleceklerini bu topraklarda görmemelerinin olası tehlikelerini ayrıca dillendirebiliriz. Fakat öncelikli olan öğrencilerin zihnindeki toplum algımız. Bu toplum algısı, sınırlı ve belirli bir ekonomik, sosyal, politik çevreyle anılıyor olsa bu kadar etkilemeyeceğim, durumu dönemsel ve konjektürel bulacağım, ama durum daha geniş bir alana işaret ediyor sanki.

 

Öğrencilerin planlarını neden yurtdışı üzerine yaptıklarını sorduğumda; aldığım cevaplar, toplumumuzun sosyo-ekonomik ve kültürel atmosferini gösteren turnusol kağıdı gibi adeta. Anlıyorum ki bu kuşak, karakteristik olarak farklı değerlendirme ölçütlerine sahip ve onlara kulak vermemiz gerekiyor. Özetle trafik kültüründen ortak mekân kullanım kültürüne kadar günlük yaşamda kural ve sınırların karşılıklı saygı temelinde inşa edilememesi, insanların özgürce ve farklı tercihlerle yaşama isteğinin dikkate alınmaması, darbe girişimlerinden terör eylemlerine, mülteci sorunlarından deprem, sel gibi doğal olaylara ilişkin gerekli önlemlerin alınmamasına kadar birçok noktada insanların kendilerini güvende hissetmemeleri, iş yaşamının hak esasında biçimlenmemesi, kalitenin geçer akçe olmayıp uygunluk ve yeterliliğin önemsenmemesi, bilim, sanat, kültür, medya çevrelerinin aşırı politize olup iş üretmemeleri gibi nedenler, gençleri kaçırıyor. Kast ettiğim yurtdışında belirli bir süre kalıp sonrasında ülkeye geri dönmek değil; yaşamı dışarıda kurma arzusu.

 

Ulaşım ve iletişim teknolojilerinin etkisiyle olabildiğince küçülen dünyamızda gençler, gelişmiş ülkelerdeki akranlarıyla aynı taleplerde bulunuyorlar. İnsanca yaşama taleplerini dillendiriyorlar, geçmiş kuşakların yaptığı gibi bağırıp haykırmıyorlar, isteklerini politik bir dille de ifade etmiyorlar, düzeltmek adına yola çıktıklarında başlarına örülebilecek olanları göze almıyorlar, dedeleri, anne ve babaları gibi kendilerini ve geleceklerini feda etmek de istemiyorlar, belki de olup biteni düzeltme umutları yok, en kötüsü de inanmıyorlar bu toprakların gelecek yaratma potansiyeline. Sadece sessizce çekip gitmek istiyorlar...

 

Gençlerin söz konusu taleplerinin altında yatan sessiz çığlığı duymalıyız. Hangi meslekten, dünya görüşünden, kökenden, din, mezhep ve meşrepten olursak olalım, söz konusu talebe gizlenmiş bu sessiz çığlık, kulaklarımızdan gitmemeli, tenimize bir kıymık gibi batmalı.

 

Her birimizin gençlere nasıl bir ortam sunduğumuz ve daha yaşanılır bir ülkeyi nasıl inşa edebileceğimiz üzerine tekrar tekrar düşünmemiz gerekiyor, tüm alanlarda; eğitimden siyasete, dinden ekonomiye... Gençlerin güvenini kazanmalı, inançlarını tazelemeli, mücadele azimlerini desteklemeli ve gençlere kendilerini ifade edecek alanlar açmalıyız. Yetişkinler olarak geleceğin öncüleri olduğumuzu, bugünün gelecek yaratma potansiyelinden sorumlu olduğumuzu güçlü bir biçimde hissetmeliyiz.

 

En fazla da etki alanımızın gücünü belirleyecek olan niyetimizin saflığı konusunda kendimizi hesaba çekmeliyiz. Ancak niyetimizin saflığından aldığımız güçle, dünya liginde yarışan gençler yetiştirebileceğimizi de unutmamalıyız.