Dış Politikada Maliyet Analizinin Önemi

Erhan Ayaz 20/09/2016 - 11:43:08

Maliyet analizi genel anlamıyla iktisadi bir kavram olup işletme, ekonomi, muhasebe, pazarlama gibi alanlarda kullanılan bir kavramdır. Maliyet pazarlanması gereken ürünün meydana geliş aşamasında kullanılan ara malların ve çeşitli faktörlerin nakdi ifadesidir. Ben daha çok yukarıda saydığım alanlarda kavramsallaşma sürecini geçirmiş “maliyet analiz” kavramını kendi alanım olan uluslararası ilişkilere çok uygun bulurum ki son yıllarda bahsi geçen kavram dış politika analizlerinde sıkça kullanılmaktadır. AKP dönemi Türkiye dış politikasının pazarladığı yumuşak ve sert güç unsurları ile ardından oluşturmaya çalıştığı ürünün adını “bölgesel güç Türkiye” olarak ele alırsak, atılan adımların ardından Türkiye’nin içine girdiği durumda  “bölgesel güç” olabilmekten çok uzaklarda bir konumda olduğumuzu da eklersek, maliyet analizinin geçmiş dönemde hiç yapılmadığı anlaşılıyor. Ahmet Davutoğlu’na ait Stratejik Derinlik adlı doktrin maliyet analizi hesabını yapmayarak ülkeyi kapasitesini aşan bir durumun içine sürüklemiştir.

Kuşkusuz Türkiye özellikle Suriye politikası bağlamında “iç politika” öncelikli adımlar atmıştır. “İslami ve insani” sloganıyla atılan adımlar hem bölge hem de Türkiye için faydadan ziyade zarar getirmiştir. Türkiye genelde Arap Baharı ve özelde ise Suriye kriziyle birlikte dış politikasını test edilir halde bulmuştur ve ne yazık ki bu testi geçememiştir. Testi geçememiş dış politika iç politikadaki asli ideolojik unsur haline geldiği için de, yanlışlığı ortada olan durumu düzeltecek manevra yeteneğinin kaybolmasına yol açmıştır. Türkiye’nin sadece Suriye krizi kaynaklı 1- Mülteciler, 2-Türk uçağının düşürülmesi, 3-Reyhanlı saldırısı, 4-Musul Konsolosluğu’nun işgal edilmesi, 5- Kuzey Suriye’de Kürt kantolarının oluşması, 6- Kobane çatışmaları, 7- Süleyman Şah’ın taşınması, 8-Suruç ile başlayan Atatürk Havalimanı saldırısı ile bügüne gelen terör saldırıları gibi nedenlere rağmen ki bunlar benim hatırladıklarım- düzeltme manevralarını yapmakta gecikmiştir. Evdeki hesap Şam’dan dönmüştür. Fakat her ne kadar geç kalınmış olsa da Rusya, İsrail ve İran ile atılan son adımlar artık dış politika yapıcıları tarafından önceki doktriner politikanın maliyet analizi yapılarak sürdürülebilir olmadığını göstermiştir. Bu maliyet analiziyle birlikte yaşanan 15 Temmuz darbe girişimi bu dönüşümü hızlandırmıştır. Suriye’de uygulanan açık kapı politikasından tutun da kimi selefi örgütlerle kurulan yakın ilişkiler hep bu analizinin yapılmayışından kaynaklı sorunlardır.

Yukarıda yazdıklarım neticesinde -özellikle 15 Temmuz gecesi ve sonrasında yaşananları akılda tutarak- Rusya ile düzeltilen ilişkiler, İsrail ile Davos, Mavi Marmara krizlerinin neticesinde buzdolabına atılan ilişkilerin yeniden kurulması gibi adımlar olumlu adımlardır. Bir başka yazı konusu olacak olan Fırat Kalkanı operasyonunu bu açılardan değerlendirmek mümkün olabilir. Türkiye’nin F-16’larını Suriye sınırına dahi yaklaştıramadığı bir dönemde Türkiye bölgede Batı’nın tercihlerine seyirci kalmak zorunda kalıyordu. Türkiye gibi orta büyüklükte bir uluslararası aktörün bu dönüşüme ve güç dengesine ihtiyacı ortadır fakat henüz bu dengelemenin de başlarındayız demek mümkündür.