Çok gecikmiş bir hassasiyet

Can Pulak 10/12/2019 - 07:35:39

Son 15 yılda Türkiye’nin servetine ve doğasına inanılmaz zararlar verdik. Tam bir mirasyedi gibi yaşadık. Milli yatırımlarımızın, değerlerimizin çoğunu sattık. Devlete ve millete ait fabrikaların, arazilerin büyük kısmını elden çıkardık. Aklın almayacağı öyle işler yaptık ki, 4 milyondan fazla Suriyeliyi içimize alarak tarihi bir hataya imza atmakla kalmadık, milyarlarca dolarımızı da onlara harcadık.
 
Şimdi 2020 bütçesi TBMM’de görüşülüyor. Acaba yaptığımız hovardaca harcamaların hesabı doğru dürüst soruluyor mu burada? Yaptığımız yanlışların neye mal olduğu filan konuşuluyor mu dersiniz? Muhalefet iktidarın yakasına lafla değil, belgelerle ve rakamlarla, doğru bilgilerle yapışabiliyor mu? Eskiden bütçe müzakerelerini TBMM zabıtlarından ve Meclis televizyonundan bir miktar da olsa izleyebiliyorduk. Şimdi pek imkan bulamıyoruz.
 
Doğrusu şunu çok merak ediyorum. Acaba TBMM ve üyeleri, ülkemizin doğal güzelliklerine verilen büyük zararların farkında mı? Gerekli bilgilere, doğa tahribatının gerçek boyutlarına ilişkin ciddi verilere sahipler mi mebuslar? Karadeniz’deki akarsularımıza zarar veren HES’ler ne oldu? Çoğunun battığından haberleri var mı? Kesilen milyonlarca ağacımızdan, altın çıkaracağız diye zehirlediğimiz topraklarımızdan, önümüze gelene dağıttığımız maden ruhsatlarıyla ormanlarımızı delik deşik ettiğimizden kimse bahsetmedi mi onlara?
 
Hoş bahsetseler ne olacak diyeceksiniz. Çünkü iktidarıyla muhalefetiyle çok duyarlı değiller çevre sorunlarına. Bunun en büyük ve en çarpıcı örneğini yakında yaşamadık mı? Havayı zehirleyen, insanların kanser dahil pek çok solunum hastalığına yakalanmasına sebep olan 15 termik santralin bacalarına filtre takılmasını TBMM reddetmedi mi? Niye TBMM diyorum biliyor musunuz? Çünkü oylamada iktidar 217, muhalefet ise topu topu 36 oy vermişti. Yani AKP ile MHP, santrallerin 3 yıl daha filtresiz çalışmasını kabul etmiş, muhalefet mebuslarından sadece 36’sı (hayır) demişti. Oylama sırasında muhalefet milletvekillerinin çoğu salonda yoktu. Attı mı mangalda kül bırakmayan sözcüleri bile göremedik oylamada.
 
Bizim vekillerimiz, bizim oylarımızla Parlamento’ya seçilen insanlar,15 termik santral bölgesinde yaşayan yüz binlerce yurttaşımızın ölümüne, kansere yakalanmasına, yaşamları boyunca solunum hastalıklarıyla boğuşmasına kayıtsız ve seyirci kalabildiler. Bu sorumsuzluğu ve duyarsızlığı kabul edebilmek mümkün değil. Siyasi hayatımızın susmayan sanal bülbülleri, daha düne kadar çevrenin feriştahı olmakla övünüyorlardı. Ne feriştahı, hangi feriştah,15 yılda etmediklerini, yapmadıklarını bırakmadılar çevreye. Yazık günah değil mi insanımıza, ormanlarımıza, doğal güzelliklerimize? Bitiriyoruz Türkiye’yi bitiriyoruz ve tüm olup bitenleri çaresizlik ve büyük bir acı içinde seyrediyoruz.
 
Allahtan termik santrallere filtre takmayı erteleyen faciaya milletçe çok büyük tepki koyduk da, nihayetinde Cumhurbaşkanı TBMM kararını veto etti. Aslında bu ertelemeden AKP Genel Başkanının haberi yok muydu? Ondan habersiz mi alındı, onun bilgisi dışında mı oy verdi AKP mebusları? Bu mümkün mü, uçan kuştan haberdar ve tüm yetkileri tek merkezde toplayan bir anlayışın, böylesine önemli bir kararı sonradan duyması, size hiç inandırıcı geliyor mu?
 
AKP sözcüleri veto gerekçesini (Cumhurbaşkanının çevre hassasiyeti ve insan sağlığı unsuru) olarak açıkladılar. Geç de olsa, çok rötarlı da olsa böyle bir hassasiyetle yıllar sonra tanışmamızı, memnuniyetle karşılıyoruz. Ama aynı hassasiyeti altın aramada kesilen yüz binlerce ağaç, siyanürle zehirlenen topraklarımız, hidroelektrik santralleri için perişan ettiğimiz derelerimiz, ırmaklarımız ve nehirlerimiz için de beklediğimizi söylemeliyiz. Aynı duyarlılığı tüm çevre sorunları için de görmek istediğimizi belirtmek, herhalde haksız bir talep sayılmaz.
 
Elbette madenlerimizi değerlendireceğiz. Elbette yeraltı kaynaklarımızdan akıllıca yararlanacağız. Elbette enerji üreteceğiz. Ama bunları doğamızı tahrip etmeden de yapabiliriz. Ayrıca altın madeni rezaletini iyi incelemek lazım. Burada Türkiye’nin menfaati yok denecek kadar az. Kazancı yabancı şirketler götürüyor. Çok kötü anlaşmalar yapılmış, hazırlıksız ve iyice araştırılmadan girişilmiş bu işe. Hoş kazancın tamamını biz alsaydık bile, iyi bir yatırım mıydı acaba doğayı mahvedip altın çıkarmak? Zamanında bunlara dikkat edilmemiş, paldır küldür girilmiş ormanlara ve değerli arazilere.
 
Bir ülkede plan yok ise eğer, yılların Devlet Planlama Teşkilatının tabelasından başka bir şey bırakmadıysak ortada ve en önemli kararları tecrübesiz ve bilgisiz insanların iki dudağının arasından çıkan emirlerle alıyorsak, başımıza daha büyük sorunların çıkmamasına dua etmekten başka yapacağımız bir şey yok.
 
Devleti idare etmek kolay değildir. 80 milyondan fazla insanı yönetmek, hele onları memnun etmek de zor bir iştir. Bu zoru kolaya çevirebilen bir yönetime de, dünyada şimdiye kadar pek rastlanmadığını biliyoruz. Ama hiç değilse devletimizi bu kadar da kötü yönetmemenin bir yolu olmalı değil mi? Bu yolu milletçe düşünüp, fazla vakit kaybetmeden mutlaka bulmalıyız.