“ÇOCUKLAR ŞEKER DE YİYEBİLSİNLER” FELSEFE DE YAPSINLAR!

Barış Aygener 22/08/2017 - 09:31:24

Bir konunun, olayın “neden”inin, “niçin”inin irdelenip soruşturulduğu bir ortamda, insanların birbirini “Felsefe yapma!” diye ironik bir tarzda uyardığı bir neslin çocuklarıyız. Bu uyarı, çocukluğumuzdan itibaren kim bilir, ne çok heyecanımızı söndürmüş, merak ve keşif duygumuzu yitirmemize neden olup yaratıcılığımızı törpülemiştir. Ne çok çocuk, derinlemesine ve bağlantılı düşünme olanağını deneyimleme fırsatını, düşünce dünyasının renkli atmosferinde yol alma cesaretini yitirmiş, yeni, farklı, saçma olanın yaratıcı potansiyelinin üzerini örtmüştür.
 
Halbuki felsefenin kendisi çocukça bir etkinlik değil mi? Sonu gelmeyen sorularıyla, merak ve hayret duygularının izlerini sürüşleriyle, bitmek bilmeyen anlama çabalarıyla, bir türlü doyurulamayan, kendisini ve çevresini keşif iştahlarıyla, olup biteni sorgulayan tutumlarıyla, “Kral çıplak!” diye haykırabilme cesaretleriyle, “her çocuk filozof değil mi?”.
 
Felsefenin çocukça bir etkinlik, her çocuğun bir filozof olduğu gerçeği, şimdilerde yeniden keşfediliyor.
 
Bütün dünyada olduğu gibi ülkemizde de “çocuklar için felsefe” çalışmaları hız kazandı. Farklı eğitim anlayışları ve pedagojik yaklaşımların beslediği çocuklar için felsefe çalışmaları, son yıllarda eğitim ve pedagoji dünyasını bir hayli hareketlendirdi. Eleştirel düşünmenin bir hak ve hatta vatandaşlık koşulu olarak tartışıldığı günümüz dünyasında çocuklar için felsefe çalışmalarının ortak hedefi, özgüvenli, iletişim ve sosyal becerileri gelişmiş, demokratik değerleri içselleştirmiş, mutlu ve özgür çocuklar yetiştirmek.
 
Çocuk felsefesi kavramı, ilk kez 1950’li yıllarda K. Jaspers tarafından kullanılıyor, hemen arkasından insan yetiştirme düzeni ve bireysel becerilerin gelişimiyle ilişkilendirilerek çocuk eğitiminin konuları arasına giriyor.
 
Çocuk felsefesinin pedagojik temeli, düşünsel yetilerin çocukluk döneminde kazanılması gerektiğini düşünen M. Lipman tarafından Amerika’da atılıyor. Felsefe profesörü olarak çalışan Lipman, dersleri sırasında üniversite düzeyinde olmalarına rağmen eleştirel düşünme ve akıl yürütme becerileri eksik olan öğrencilerinden yola çıkıyor. Yaşamını çocuk felsefesine adayan Lipman’ın geliştirdiği, T. Jackson ve E. Martens’in dünyaya tanıttığı metod, bugün 40’tan fazla ülkede 5-13 yaş arası çocuklarda uygulanıyor. Çocuğun düşünsel gelişimindeki faydalarının keşfedilmesiyle günden güne yaygınlaşan program, felsefenin edebiyat, müzik, tiyatro gibi sanat alanlarında ve hatta spor gibi uğraşlarda da yapılabilecek kadar doğal bir etkinlik olduğu kabulüne dayanıyor.
 
Alanda ikinci önemli kişi, G. Matthews. Matthews’ın metodu, çocukların yaptıklarını büyükler için de felsefe olarak kabul etmiştir. Bu metod, öğrencilerin bazı sorunlarını çözebilmeleri için çocukluk dönemlerine gitmeyi öneren bir anlayışa sahiptir. Söz konusu çalışmalara T. Jackson ve D. Daurer de katılmıştır.
 
Jackson ve Daurer’ın metodu, hangi yaşta olursa olsun, ne söylerse söylesin kimseyi küçümsemeden önemsemeyi önceler, her düşünce serbestçe ifade edilmelidir, konuşan herkesin dinlenmesi bir “hak”tır, bunu engelleyen dışsal baskıları ortadan kaldırmaksa “ödev”dir. Daurer, çocukların kendilerine güven duymaları, özeleştiri yapabilmeleri, temellendirebilecekleri düşünceleri oluşturabilmeleri gibi kişilik geliştiren yetilerin, farklılıklara açık olabilme, çatışmayı ve eleştiriyi zenginlik olarak tanıyabilme, demokratik bir anlayışla benzer ve karşıt görüşleri kabullenebilme gibi sosyal yetilerin, delillendirme gücü, akılcı ve mantıklı düşünce geliştirebilme gibi mantıksal yetilerin ve yaşama ilişkin konu ve sorunlara çok yönlü bakabilme gibi felsefi düşünme yetilerinin ancak çocukluk döneminde ve felsefe eğitimiyle kazanılabileceğini vurguluyor.
 
Dillendirilen tüm kazanım ve becerilerin yaşamsal önemi ve değeri, E. Hoffer’ın adlandırmasıyla “kesin inançlılar” tarafından alt üst edilen sosyo-politik kültürlerde daha çok anlaşılıyor. Çocuklar için felsefe çalışmalarının iki dünya savaşının insanlık adına yarattığı yıkımın büyüklüğünün anlaşılması sonrasında başlamasıysa çok anlamlı.
 
Cicero, “Ah felsefe, yaşamın rehberi! Ah erdemleri arayan, kötülükleri kovan! Biz ve insanlık tarihi sensiz ne yapardık?” derken felsefesiz toplumların insanlık durumlarına ilişkin neleri ima ediyordu, kim bilir?
 
Çocukların üstleneceği; tüm alanlarıyla yaşamı kucaklayan “felsefe çıraklığı” rolü, toplumsal kutuplaşmanın bilendiği toplumsal zamanlarda zorunluluk halini alıyor. J. Dewey’in deyişiyle, sınıfı toplumun “embryo”su haline dönüştürmek sınıfı felsefi düşünüş ve kavramların özgürce konuşulup tartışıldığı “agora”ya dönüştürmekten geçiyor, sanırım.
 
Epiktetos, “Felsefeyle uğraşıyorum, deme; kendimi kurtarıyorum, de!” biçiminde uyarıyor bizi. Evet, insanın ve insanlığın kurtuluşu için “felsefe yapmak” gerekiyor.
 
O halde, dünyayı çocuklar kurtaracak, diyelim ve Nazım Hikmet’ten ilhamla ekleyelim; hem de şeker yiyerek...