Yıllardır fırsat buldukça yazılarımda kriz yönetimi, stratejik iletişim, algı yönetimi gibi kavramların kurumsal eğitim programları içerisinde yer almasının gerekliliğinden ve öneminden naçizane bahsediyorum. Hatta yakın zamanda Avustralya’da yaşanan yangın felaketi ile ABD’nin İran’ın sembol isimlerinden Devrim Muhafızları Kudüs Gücü Komutanı Kasım Süleymani’yi öldürmesinin ardından Avustralya ile İran’ın krizi ne kadar kötü yönettiğini özetleyen “Kriz Yönetimi ve Kurumsal Hazırlık: Başarısız İran ile Avustralya Örnekleri” ile “Kriz Yönetimi ve Kurumsal Hazırlık -2” başlıklı iki yazı kaleme almıştım.
Konuyla ilgili 15 Ocak tarihli yazımın son paragrafı şu şekildeydi; “Krizlerin çeşidi her ne olursa olsun günümüz karmaşık dünyasında krizlere karşı hazır olmak, kurumsal devamlılık için olmazsa olmazdır. Bu nedenle mümkünse krizler oluşma aşamasındayken müdahale edip önlemek ya da kriz oluştuğunda gerekli kriz yönetme kabiliyetine sahip olarak krizin süresini en aza indirmek amaçlanmalıdır. Krizin olası zararlarını en aza indirmek için doğru tespitler yapabilmek, hızlı ve etkin kararlar alabilmek, doğru planlama ve örgütlenme stratejisini oluşturmak çok önemlidir. Bu konuda birçok eğitim, seminer çalışması yapan bir araştırmacı-eğitimci olarak söyleyebilirim ki günümüz belirsizlikler çağında yönettiğiniz kurumda, şehirde yada bu iki örnekte olduğu gibi ülkede ummadığınız anda yaşanan bir kriz kelebek etkisi teorisinde olduğu gibi katlanarak tahmin edilmesi güç sonuçlara sizi götürebilir. Bu nedenle gerekli kriz yönetimi araçlarını geliştirmek, kurumsal hazırlığı sağlamak çok önemlidir. Unutmayın bu araçlara ihtiyacınız olduğunuzda sahip değilseniz artık sizin için çok geçtir. Bu nedenle her an bir deprem, yangın ya da terör saldırısı olabilecek gibi hazır olmak günümüz belirsizlikler çağında hem kurumsal hem de toplumsal açıdan çok önemlidir. Ülkemizi yönetenlerin konuyla ilgili gerekli eğitimler ve stratejik çalışmalar üzerinde durmalarını temenni ediyorum”
Kriz Yönetimi ilgili 8 Şubat 2020 tarihli ikinci yazımda yani henüz korona virüs kaynaklı salgının ülkemize ulaşmamış olduğu, Avrupa ve ABD’de ise ilk vakaların görüldüğü günlerde kaleme aldığım yazımda ise “Belirtmek isterim ki tüm dünyayı ilgilendiren korona adlı virüs kaynaklı yaşanan kriz de ileride kriz yönetimi üzerine yapılacak birçok bilimsel çalışmaya konu olacak düzeyde bir örnek. Gördüğünüz gibi günümüzde her an hangi farklı sorunla karşılaşacağınızı öngörebilmek çok güç hale geliyor. Bu öngörü ve çözüm yeteneğini arttırmanın yoluysa eğitim, eğitim ve eğitim…Günümüzde bilginin ömrünün ne kadar kısaldığını düşündüğümüzde bu eğitim pek tabi yaşam boyu eğitim düzeyinde kurumların ele alması gereken bir husus.” şeklinde değerlendirmelerde bulunmuştum.
Bu yazılarım özetle günümüz belirsizlikler çağında krizlerin artık hem kişisel hayatımızın hem de yönetişim hayatımızın bir parçası olduğu gerçeğinden yola çıkarak, olası krizlerin getirdiği belirsizlik ortamında daha hazır reaksiyonlar göstermek üzerine gerçekleştirilmesi gereken stratejik çalışmalarının ve eğitimin önemi üzerine olan değerlendirmelerdi. Bu noktada Türkiye bu krizi nasıl yönetiyor sorusu çok sorulan ve ülkenin içinde bulunduğu siyasi kutuplaşma içerisinde çok farklı yanıtları duyulan bir soru olarak karşımızda. Kuşkusuz şu an da sürecin daha başındayız ve sağlıklı bir kriz yönetimi değerlendirmesi yapabilmek için sürecin sonunu beklemek zorundayız. Konunun Bodrum boyutunda, hastane ve yoğun bakım yatak sayısı böyle büyük bir salgın için sadece kendi nüfusuna yetebilecek bir sayıya sahip olan bir kent açısından şehirlerarası yolculuk kısıtlaması çok önemli bir karardı. Ancak bu noktada kararın verilme süresinin yeterli kısalıkta olup olmadığını yine bize zaman gösterecek.
Tabi konunun küresel bir salgın olduğu düşünecek olursak –ki Bodrum Belediyesi de bu krizle canla başla mücadele ediyor- konunun yerel yönetimleri aşan boyutu çok fazla. Bu noktada yine konunun akademik boyutuna atıf yapmakta fayda var. Bu tip krizlerde çözüm için gerekli olan süreyi kısaltmak için krizin niteliğine bağlı olarak en üst seviyede karar alıcıların yerel yönetimlerle gerekli istişareleri yaptıktan sonra alınacak karara doğrudan müdahil olması beklenir.
Aslında konu sadece başlıktaki Bodrum özelinde değil yaz aylarında kendi kurumsal yapısı ve yeterliliğinin çok üstünde nüfuslara ulaşan Marmaris, Fethiye, Didim, Kuşadası, Çeşme gibi turizm markalarımızın olası savaş, terör, deprem, salgın vb. krizlerde yönetilmesi gereken sorunlarının makro seviyede ele alınması ve bu kentlere özgün kurumsal hazırlık ile simülasyonların yapılması gerekliliğidir. Bu yazı hususunda Bodrum aslında sembolik bir adlandırmadır. Tabi bu noktada turizm kentlerimizdeki yerel yönetimlerimiz de kriz yönetimi ve uluslararası ilişkiler faaliyetlerinin gittikçe artan önemine uygun olarak küresel trendlere uyumlu yönetişim stratejilerini daha da geliştirmelidirler. Turizm kentleri olarak dış ilişkiler-uluslararası ilişkiler ve tanıtım faaliyetlerini arttırarak yönetmeleri korona krizinden sonra artık bir gerekliliktir. Kriz sonrası yönetim stratejileri için şimdiden düşünmek turizm gibi zamanın çok değerli olduğu alanda çok önemlidir. Aslında krizin öncesi ya da sonrası da yoktur. Kriz yönetimi devamlılığı olması gereken bir yönetişim şeklidir. Başka bir yazı konusu...