Birleşik Arap Emirlikleri ile Türkiye Yakınlaşmasının Nedenleri: Suudi Arabistan, İran ve Ekonomik Zorluklar

Erhan Ayaz 02/12/2021 - 08:17:01

Geçtiğimiz hafta dış politika açısından çok önemli bir gelişme oldu ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed, Türkiye’ye resmi bir ziyaret gerçekleştirdi. Malum Türkiye ile Birleşik Arap Emirlikleri’nin ilişkileri jeopolitik tercih farklılıklardan dolayı çok gerilimli bir dönem içerisindeydi. Hatta birçok defa dile getirildiği üzere Türkiye, Birleşik Arap Emirlikleri’ni 15 Temmuz hain darbe girişiminin sponsoru olmakla suçladı. Tüm bu söylem ve eylem farklılıkları son 3-4 ay içerisinde değişim gösterdi. Önce Muhammed bin Zayed’in güvenlik danışmanı Türkiye'yi ziyaret etti ve sonrasında da Prens bin Zayed bizzat Ankara’ya geldi. Tabii bu ziyaretlerin arkasında ise heyetler arasında arka kapı diplomasisinin de yürütüldüğü ve ilişkilerin yeni dönemini tasarladığı ise tahmin edilmesi zor bir durum değil. Ancak dış politika kulislerine yansıyan durumdan farklı olarak ziyaret çok kısa sürede ve çok üst düzey bir heyet şeklinde gerçekleşti. Peki ne oldu da bu ani değişim çok hızlı şekilde oldu?
 
Orta Doğu siyaseti ve jeopolitik dengeler tarih boyunca çok karmaşık bir yapıda olmuştur. Günümüzde de bu karmaşıklık devam etmektedir. Türkiye’de coğrafyanın içinde proaktif şekilde bulunan bir ülke olduğu için bu karmaşıklıktan payını almaktadır. Son gelişmeyi bu açıdan değerlendirmek daha sağlıklı bir analiz yapılmasına olanak sağlayacaktır. Konunun Türkiye dış politikası açısından Libya, Mısır, İsrail ve Doğu Akdeniz’de yaşanan gelişmeler boyutu çok önemle değerlendirmesi gereken bir durum. Ancak ben bu yazımda konunun BAE bölgesel dinamiklerinde çok önemli olan Suudi Arabistan ile ilişkilerine değinmek istiyorum.
 
BAE ile Suudi Arabistan’ın ilişkisi Covid-19 pandemisi öncesi döneme kadar çok yakın bir konumdaydı. İki ülke bölgede başta Yemen, Katar ve Müslüman Kardeşler konusunda beraber hareket ettiler. Tabii burada Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Selman ile BAE Veliaht Prensi Muhammed bin Zayed arasındaki yakın ilişki iki ülkenin bölgenin jeopolitik denklemi içerisinde birlikte hareket etmelerini sağladı. Ancak iki ülke arasındaki ilişkiler Covid-19 sonrasında dönemde önce petrol fiyatlarına farklı bakış açıları nedeniyle ayrıştı. Suudi Arabistan düşünülenin aksine petrol fiyatlarının daha düşük olmasını isterken bundaki amacı aslında BAE’nin kalkınma modelini kendisine örnek alarak ilerlemek istemesidir. Yani Suudi Arabistan petrol dışı gelirlere odaklanan, hizmet sektörü gelişmiş, finans ve turizm gibi alanlarda gelişme gösteren bir kalkınma modelini kendisine yol haritası olarak belirlemiş durumda. Petrole bağımlılık Suudi Arabistan ekonomisinin yumuşak karnı olarak değerlendirmek mümkün. Dolayısıyla Suudi Arabistan ülkeye dış yatırımcı çekmek isterken bölgenin en büyük dış yatırımlarını ise Dubai ve Abu Dhabi nedeniyle BAE alıyor. Bu nedenle yatırımlar konusunda iki ülke arasında rekabet başladı. İki ülke arasındaki ikinci ayrışma Katar üzerinden yaşandı. Suudi Arabistan, Katar ile ilişkilerini düzeltmek isterken BAE bu gelişmeye hiç sıcak bakmadı. Bu ufak gibi görünen sorunlar BAE dış politikasında daha makro bakış açılarının gelişmesine, Suudi Arabistan bağımlılığını İngiltere, Japonya, İsrail gibi ülkelerle kurduğu çok kapsamlı ilişkilere yönlendirdi. Bu yeni konsept içerisinde BAE, Türkiye ile de ilişkilerini yeni bir düzlemde ilerletmek istiyor.
 
Madalyonun diğer yüzünde yer alan Türkiye için bölgedeki dış politik denklem Suriye, Mısır ve İsrail özelinde planlanan gelişmelerin çok uzağında kaldı. BAE ise bahsi geçen ülkelerdeki gelişmelerde çok aktif olan bir ülke konumunda. Bu gelişmeler içerisindeki ortak noktalardan biri ve en önemlisi ise Suriye. Buradaki ortak amaç kuşkusuz Şam yönetimini İran etkisinden çıkarmak ve Tahran’a kaptırmamak. Türkiye tüm bu jeopolitik türbülansa maalesef ekonomik anlamda çok büyük sorunların ortasında yakalandı. Bu zorluklar içerisinde sıcak paraya ve özellikle dövize ihtiyacın olduğu bu döneme denk gelmesi atılan adımların derinliğinin sorgulanmasına neden oluyor. Tüm bu gelişmeleri değerlendirirken son olarak şu tespiti de yapmak isterim ki Müslüman Kardeşler’in bölge siyasetindeki etkisi artık körfez ülkeleri için öncelikli tehdit değil. Bu değişim ise bize İhvan siyasetinin bölgedeki başarısızlığı gerçekliğini ortaya çıkarıyor. Türkiye’nin de İhvan tercihini bu başarısızlık içerisinde yeniden değerlendirdiğini görüyoruz. Özetle BAE ziyareti iki sorunlu ülkenin ilişkileri düzeltmesinden ziyade bölge açısından çok daha büyük anlam içeriyor. Yukarıdaki şekilde özetlemeye çalıştığım bu durum içerisinde Türkiye'nin de çok acil şekilde ihtiyaç duyduğu dış yatırımlar sürecin çok hızlanmasına neden oldu.